Pandemi, Su, Sabun, Filistin!

0
318

Son aylarımız hep pandemiyi konuşarak ve tartışarak geçiyor. Herkes bu küresel salgından bir şekilde etkilendi, yakınlarını kaybedenlerden, işini kaybedenlere, eğitim umutlarını kaybedenlere kadar birçok kaybedişe rastladık. Pandemi bence esas başka bir kaybedişin daha habercisiydi: kurulan global ekonomik düzenden, sağlık düzenine ve eğitim düzenine kadar “güvendiğimiz”, dişlilerinden biri olduğumuz sisteme olan inancımızın. Kişisel bir yerden pandemi sürecinde beni en çok etkileyen ve şaşırtan durum, pandeminin batılı devletlerdeki sonuçları, en basit tabirle “batı” kelimesini bir üstünlük olarak gördüğümüz ülkelerde bile bu pandemi sürecinde kurulan düzenlerin, günümüz demografik şartlarında bile ne kadar adaletsiz ve yetersiz olduğunu, bir gün bile beslenmezse, açlıktan tansiyonunun düşüp ayağının tökezlediğine şahitlik ediyor olmam oldu. Özellikle Hollanda’da okurken tanıştığım ve hala iletişimimi sürdürdüğüm, Avrupalı arkadaşlarımdan pandeminin nasıl kendilerini ve ailelerini hiç beklemedikleri şekilde etkilendiklerine dair hikayeler dinlerken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan çoğu insanın ister istemez yapacağı gibi, kendime bir noktada sitem etsem de hemen bir acı karşılaştırmasına gittim ve aslında pandemi gibi bir süreçle baş edilemiyeceğinin bazı “kaderler” için çoktan belli olduğunu düşünmeye başladım. Bu yazıda da bu konuyu irdelemek ve Filistin ve Covid-19 ilişkisini kısaca irdelemek istiyorum. Yazıyı yazmaya başlamadan önce covid-19’dan korunmak için gereken en önemli etkenleri aklıma getirdim, Filistin ve pandemi konusunu bu yöntemler üzerinden değerlendirdim.

 “Sosyal Mesafe için Az Öteye Gidemeyenler”

Mevcut durumu anlamak için  öncelikle Filistinlilerin yaşadığı bölgelerin demografik yapısını incelemekte ve araştırmakta büyük fayda var. Covid-19 salgınını engellemekte en önemli ve etkili önlemlerden birinin sosyal mesafeye uyum sağlamak olduğunu biliyor ve eğer İstanbul’un kalabalık mahallelerinde yaşıyorsanız veya işyerine mesai saatleri içerisinde belirli hatları kullanarak toplu taşımayla ulaşmak zorunda kalan bir emekçiyseniz bu durumun ne kadar zor olduğunun zaten farkındasınız. Filistin’in de demografik yapısını incelediğimizde Gazze şeridinde şu anda yaşayan 2 milyon Filistinli olduğunu biliyoruz, Gazze şeridinin yüzölçümünü ve alanını bilmeyenler için tavsiyem bu yazıyı okurken bir haritadan yararlanmanız olacaktır özellikle benim gibi sayısal verileri gözünüzde ölçeklendirmekte zorlanan ve sayısal zekadan çok sosyal zekaya sahipseniz. Ama ancak sayılarla rahat edebilen ve benim empati kurmakta en çok zorlandığım insanlardansanız, Gazze Şeridinin alanı 365 km2 olarak karşımıza çıkıyor. 2012 yılında Birleşmiş Milletlerin Gazze şeridi ile ilgili, 2020 yıllında bu bölgenin artan nüfusundan dolayı yaşanmaz bir hale geleceğini öngören bir rapor yayınlamıştı. (Rapora, kaynakçadan ulaşabilirsiniz). Bu bölgenin yaşadığı sıkışmışlığı ve altyapı sorunlarını Birleşmiş Milletlerin bundan 9 yıl önce nasıl gözler önüne serdiğini tekrar hatırlamakta fayda var (UN,2012). Tahmin edileceği üzere bu yıldan beri Gazze şeridinde yaşanan sorunların giderilmesi adına bir adım atılmadı ve rapor 2020 yıllında burada yaşamanın artık mümkün olmadığını öne sürerken, 2,5 milyon Filistinli bu sorunların çözüme kavuşmadığı ve öldürücü bir salgının etkileriyle burada yaşamaya devam ediyor. Ama tabii ki Gazze Şeridindeki şartları belki de ancak ulaşılması gereken bir hayal olarak gören Filistinli mültecilerin yaşadığı mülteci kamplarındaki yoğunluğu kelimelerle tasvir etmeye gerek yok, bu kamplardaki yoğunluğu ben bile verilen rakamlarla gözümde canlandırabiliyorum,.Örnek verecek olursak Betlehem (Beytüllahim) şehrinde bulunan “Dheisheh Mülteci Kampında” on üç binden fazla mülteci bir arada yarım kilometrekareden daha az bir alanda yaşamak zorunda bırakılmış durumda. Filistin mülteci kamplarında yaklaşık olarak 2 milyon kişi aynı Dheisheh Mülteci Kampında olduğu gibi çok sıkışık bir alanda kalabalık bir şekilde yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor. Sosyal mesafenin çok kısıtlı olmasının başlıca nedenlerinden biri de İsrail Devleti tarafından yıllardır gerçekleştirilen ve Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesi ile sonuçlanan, Filistinlilerin evlerinin yıkılması. 2016 yılından beri Doğu Kudüs’te ve C bölgesi mercek altına alındığında 2678  yerleşim yeri İsrail Devleti tarafından yıkıldı ve bu, yıkılan yerleşim alanlarında yaşayan 3,350 kişinin zorla yerinden edilmesi ile sonuçlandı (OCHA,2021). Bu yıkımlar ve zorla yerinden edilmelerin getirdiği ana sonuçlardan birisi yaşam alanlarının daha fazla daralması ile Filistinlilerin daha kalabalık gruplar halinde daha dar bir alanda yaşamalarına neden oluyor. Üstelik pandemi sürecinin getirdiği zorluklar da yıkımları engellemeye yetmedi. Rakamları incelediğimizde pandeminin Filistin’de ilk görüldüğü tarihten bu yana Filistinlilere ait 68 yerleşim yerinin, İsrail Devleti tarafından yıkıldığını ve 48 kişinin zorla yerinden edilmesi ile sonuçlandığını görüyoruz.

“Suya Sabuna Dokunamayanlar”

Covid-19 salgınında kendimizi korumanın bir diğer önemli yönteminin ise ellerimizi sık sık sabunla yıkamak olduğunu artık biliyor, eve sık sık önerilen farklı sabun markaları alıyor, hangisinin daha etkili olduğuna dair kulaktan dolma bilgileri birbirimize anlatıyoruz. Filistinliler için ise kullanılabilir su kaynaklarına erişebilmek büyük bir problem. Öncellikle gene Gazze şeridindeki durumu incelediğimizde, UNICEF’in verilerine göre bu bölgede halkın ulaşabildiği suyun %96’sı insan kullanımına uygun değil (UNICEF). Bunun için Gazze şeridinde yaşayan halk için en önemli çözüm deniz suyunun tuzdan arındırılarak insan tüketimine sunuluyor olması. Bu arındırma işlemi tamamen bu işlem için kurulan sistemlerin sorunsuz ve etkin bir biçimde çalışmasına bağlı. Ama Gazze şeridinde yıllardır yaşanan en büyük sorunlardan biri, su sistemlerinin ve su yönetim tesislerinin bakımı ve onarımı için gerekli malzemelerin tesliminin İsrail ablukası nedeniyle sürekli erteleniyor ve yapılamıyor olması nedeniyle, suyun arıttırılmasında büyük gecikmeler ve sorunlar yaşanıyor olması. Gazze şeridinde yaşanan kronikleşmiş elektrik kesintilerinin de pandemi sürecinde devam ediyor olması, burada yaşayanların suyla olan ilişkisini ve hijyeni korumasını da zorlaştırmaya devam ediyor, günde yalnızca birkaç saat elektriğe ulaşabiliyorlar (Ocha,2019). Doğu Kudüs’te ise İsrail yönetimi hatalı su ve kanalizasyon sistemlerini onarmayı reddediyor, pandemi sürecinde kanalizasyon sistemlerinin onarılamıyor olması da istenen hijyen koşullarının oluşmasını sekteye uğratmaya devam ediyor (Ocha,2019).

Sistemsiz Sağlık

Pandemi sürecini incelerken, bir de Filistin’in ekonomik durumunu masaya yatırmakta fayda var diye düşünüyorum. Covid-19 zamanı benim gibi genç kuşakların küresel anlamdaki gelir adaletsizliğine birinci gözden tanıklık etmemize ve kurulan ekonomik düzeni ne kadar kırılgan olduğunu yaşayarak öğrenmemize neden oldu. Filistin’deki ekonomik durumu incelediğimizde, Gazze şeridinde iki kişiden biri şu anda işsizlikle mücadele ediyor, Doğu Kudüs’te ise bu oran %70’lerin üzerine kadar çıkıyor, mülteci kamplarında yaşayanlar ise yoksulluk sınırında yaşıyorlar (PCSB,2019). Bu durumda maske ve dezenfektan gibi günümüz şartlarında temel ihtiyaç olarak sayılabilecek ihtiyaçlar, Filistinlilerin çoğu için bir lüks haline gelmiş durumda (Al-Monitor,2020). Filistin sağlık sistemini incelediğimde ve araştırdığımda Filistin sağlık sistemini oluşturan 4 tane ana unsur karşımıza çıkıyor: Sağlık Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), özel sektör ve STK’lar. Bu sistemle ilgili en büyük problemler arasında, bu kurumların birbiri arasında iletişim ve koordinasyon kuracak hiçbir zemine sahip olmamaları, finansman olarak büyük problem yaşamaları, etkili bir yönetime sahip olmamaları, gerekli teknolojiden ve kaynaktan yoksun olmaları sayılabilir. Gene rakamları ve raporu araştırdığımda karşıma çıkan en çarpıcı rakam, 2020 yıllındaki rakamlara göre Gazze şeridinde ve Batı Şeria’da covid-hastalarının kullanımına uygun toplamda 375 yatak ve 295 tane solunum cihazı bulunuyor olması (PA,2020). Filistinlilerin ilaca ve medikal ekipmana zamanında ulaşmasının önünde yatan en önemli engellerden birisi de bunların Filistinli sağlık kuruluşlarına ulaşana kadar, İsrail yetkililerinden geçmesi gereken kontrol noktaları ve kurulan denetleme merkezleri.

Yazının başında söylediğim gibi, önlemleri söylemek ve dillendirmek kolay ama radikal değişiklikler olmadan bu önlemlere nasıl uyulacağını, bu sistemlerin nasıl dışına çıkılabileceğinin cevaplarını bulmak çok zor. Filistin yalnızca örneklerden birisi, dünyanın çoğu yerinde benzer durumlar yaşanmaya devam ediyor. Burada önemli olan, çoğu çarpık sistemin ve yaşanan anti-hümanist durumun yaşadığımız pandemi sürecinden sonra ortaya çıkmadığını, ama bu durumların kırılganlığının pandemide daha çok gözler önüne serildiğini anlayabilmek. Yani sağlıkta ne gördük ki hastalıkta ne göreceğiz?

Kaynakça:

“Water, Sanitation and Hygiene.” United Nations Office for the Coordination of Humanitarian Affairs – occupied Palestinian territory, 2019. https://www.ochaopt.org/theme/water%2C-sanitation-and-hygiene.